24 Aralık 2013 Salı

Kayıp'tan Varlığa Adım


Bazen bir müzik eşlik edebilir ruhuna
Yahut da içindeki inilti..
Bazen kelimeler de yetmeyebilir anlatmaya
Geç kalmamalısın iklimlere
Rutin olmak kayıp bu hayatta..

İki dudağın arasındaki sözcüklere meze,
Yalancı cümlelere alet olmamalısın..
Masaya gelen kons gibi ürkek de..
Aslında sen tam ''Sen'' olmalısın
İşte o zaman yarım değil, tamsın..

Artık göz göze gelmemelisin inatla
Kelimeleri tıkayıp gönül denizine
İlerlemelisin istikrarla..
Onca sancıya yüz çeviren kalemine,
İlham aramalısın koşar adımlarla..

Ufuk her zamanki gibi görünür
Sen dert etme, devam et..
Susmak konuşmaktan daha kötüdür
Acılardan pay çıkarmalısın umutlarına
Unutma; aşk hep umutlara bürünür..

19 Aralık 2013 Perşembe

Biraz Aşık


Herkes biraz aşık işte..
Kimimiz Yusuf, kimimiz Mecnun'uz bu yolda..
Önemli olan ne kadar olduğun değil onun kalbinde
Bu aşk yükünü ne kadar çekebileceğindir onunla..

Kimler tam tutabilmiş ki bu orucu
Suskun olmak da işe yaramıyor, şair olmak da
Ne kaptansın bu gemide ne de yolcu
Aşk; doymak değil hep acıkmak aslında..

13 Kasım 2013 Çarşamba

Yağmur..


Yağmur..
Neden yağmıyorsun !
Neden düşmüyorsun yanaklarına sevdiğimin?
Bir şarkı olup ıslatmalıydın oysa melodilerimi
Yahut da çalmalıydın en güzel yerinde ruhumu..
Bugün sana hasretken, kime bu çalımın?
Neden büyütmüyorsun hayallerimi?
Olmuyor sen yağmayınca düşlerime
Bu gönül sana meftun, sana çılgın..
Etme !
Bir damlana hasretim..

Gitmelerine alışamam..

1 Ekim 2013 Salı

Veda..



Bir kalbi ucuza satın alamazsın; biliyorum..
Zira bir şeyler vermen gerek
Hissettirmen gerek maşuğa
Gördüğünde kitlenmeli dudakları !
Tıpkı ay gibi parlak olmalı gözleri her daim !
Biliyorum ki iklimler var hercai,
Ve bırakmıyorlar bir an yakasından aşkın..
Kemiriyorlar sevgi tanelerini..
Islaklığına hasret bırakıyorlar yağmurun..

Vurgunum; yoruldum
Sensizliğin iklimlerinde savruldum..
Bir kıyıydı yastığım;
Ve bir dalgaydı örtüm..
Seni gördüm.. hafifçe sızan güneşin ardından..
Öylece duruyordu hayalin
Tüm sadeliklerin arasında sade'ce..
İşte ben her sabaha böyle uyanıyorum sevgili,
Soğukluğunun tarafından uyanıyorum..

Saklandığın yerden çık ne olursun
Hasretler çoğaldıkça daha çok dağlar aşıyorum
Ne fıratlar, ne dicleler
Ben karlar aşıyorum sevgili..
Vuslatından yollar taşırıyorum,
Ağır cümleler taşıyorum..
Sanıyorsun ki bedenim yorgun
Hayır, yorgun olan kalbim !
Sendelediğim her adımda beni çeken,
Ah şu kalbim !
Bir an olsun unutturmuyor seni
Zihnimde ölü fikirlerin çirkinliği..

Elveda güneş; elveda ay..
Bu başa dönen son hikayem
Ubudiyetten ubudiyete doğru yol almaktayım
Kaş çatma bana öyle
Hilali küstürme bize
Nasılsa bu yaprak dökümleri ilk değil ömrümüzde..
Susuyorum avazım çıktığı kadar
Kusuyorum yaşama dair ne varsa
Ve bir sabahın sessizliğiyle;
Gidiyorum senden..
Hoşçakal sevgili..

9 Temmuz 2013 Salı

Günaydın Yokluğum



Günaydın yokluğum..
Bugün yine sensizliğinin tarafından uyandım
Ve yine gözlerim çıplak baktım yıldızlara,
Sebebi sen dedim her kaydıklarında..
Diyordun ya hani; ben nerdeyim diye..
Bu şehirde bütün sokakların adı sen yâr
Yürüdüğüm her adım sana bestekâr..

Bir özlem, bir yangın..
Sana muhtaç kanat çırpan bütün duygularım
Sorma bu fakir gönül ne zaman huzur bulur diye,
Kah bugün, kah yarın..
Olur da vuslatın akarsa bir gün sele
İşte o gün huzur bulur cânım;
Aşar denizleri, boşalır göllere..

Vakit ağırıyor yavaş yavaş
Hafif bir rüzgar vuruyor gönlümün bam teline
Sonra bir ışık görünüyor dağın tepesinde
Bizim için mi doğuyor bu güneş,
Yoksa bize nispet mi yapıyor?
Duyduğum her sese yabancıyken,
Bütün bu fısıltılar bizi mi çekiştiriyor?

Yüküm ağır, yolum uzun..
Bir damla gülüşüne talibim efsunkâr nûrum
Aşkına müebbet yedim
Beni ne dağlar ne de denizler anlar?
Yüreğim bir sana ağlar, bir sana yâr
Sensin benim tek hemâlim, sensin cân
Bu beden senin yüreğinde hencâm.. 

20 Haziran 2013 Perşembe

Ve Aşk Yine Kaybetti Sonunda..

Acı kahvemi yudumluyorum bir gece yarısı,
Yine sessiz harfler korosu beynimde..
Pencereme konan masumluğun koyu tonlarında sen,
Ve sıcak bir buse yanaklarımda..
Biliyorum yine hayalsin,yine zahirsin..
Ama kendimi alamıyorum
Bu tınıların arasında seni düşlemekten..
Mani olamıyorum "biz"lere..

Titriyor parmaklarım..
Her zamanki gibi soğuk..
"Odamın en ücra köşesi kadar yalnız;
Senin var olduğun kadar yokum.."
Şimdi bana düşman tüm geceler
Sen gibi, yarın gibi..
Sadık kalacağına söz verip
Anlamını yitirmiş tüm cümleler gibi..

Dönüp dolaştığım yer hep aynı sokak
Ezberime aldım tüm kaldırım taşlarını bir bir..
"Yarınındım diyordun ya hani?
Şimdi yarımım sanki yolun ortasında.."

Ve aşk yine kaybetti sonunda....

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Şairin Gölgesi'nden..











Sokakların en ücra köşesi kıskaca almış gibi
Sarmış gibi her yanımı..
Suskunluk muydu ağır gelen, yoksa vuslat mı?
Düşünürken attığım adımlar peşimde,
Ben düşüncelerimin peşinde..
Ağlak günlerimden bir hatıra bırakıyorum sana
Şiirine veda edemeyen şair misali; gölgede..

İnce bir ney sesi gibiydi gülüşün
Bir musiki makamında hastalığındı bakışların
Yandım, kavruldum..
Baktıkça doyamadığım gökkuşağı renklerin gitti
Yerini gölgenin siyahına bıraktı
Şimdi bu şiirin de bir rengi var artık;
''Sen siyahı..''

Gözyaşlarımın biriktiği yerler toprak kokuyor
Ayrılığın hediyesi bu denli sertken,
..nasıl barışırım hayatla?
Kalbim sanki aynı acıları tekrarlamayı seviyor
Halbuki bu duygudan mezun oldu yıllar önce
Hala kulaç atıyor ufka doğru mecburiyetle..

Şimdi yapılması gerek en güzel şey;
Susamak hasrete,
..ve öylece yaşamak sanırım..

26 Mayıs 2013 Pazar

Çıkmaz Sokak

Ve bir sabah uyanıyorsun,
Bu yeni bir gün.. ama sen farkında değilsin.
Pencereyi açıyorsun
Ve aslında temizliğine o kadar da inanmadığın
o pis havayı soluyorsun..
Zaten alışkınsın ya, zararı yok !
Her zamanki gibi günün ilk sigarası berbat !
Tıpkı dün gecenin bıraktığı kalıntılar gibi,
Can yakıyor..
Dilin susuyor ama kalbin susmuyor olanlara
Dayanamıyorsun, bir müddet sonra aralıyorsun kalbini.
Keşke aralamasaydın, görmeseydin tekrar
Tekrar acıtmasaydın canını diyorsun kendi kendine..
Ama naparsın işte gönül dayanmıyor.
Acı aşka, aşk acıya bağlı
Sen de O'na..
Dahası mı?
''Çıkmaz sokak..''hiç girme..

17 Mayıs 2013 Cuma

Düşün ve Unut



Zamana ısrar etmek faydasız
Hazin sonların seni bulacağını her zaman biliyordun
Niye kaçıyorsun ki?
Daha doğrusu neden kaçıyorsun?
Tutsak olduğun bu iklim seni hiç üşütmeyecek miydi sandın?
Senin de tutunacağın bir son dalın vardır elbet..

Düşün..
Ömrümde sadece bir kez olsun dediğin şeyleri düşün..
Akıttığın onca zamanı
Nasıl da soğuğun ortasında yapayalnız kaldığını..
Ama sonra.. Unut.. 

Düşün ve Unut..
Paha biçemediğin bir duyguyu düşün..
Ona uzanmanın ne kadar zor olduğunu
Gittiğin son noktanın o olduğunu
Yahut en sevdiğin bir havada en sevmediğin şeyi düşün..

Bir doğru ve bir yanlış..
Doğruların yanlışlarını götürsün bırak!
Bunun için bir çaba harcama
Asla geriye takılı kalma !
Her şey geçici olsun; sayma adımlarını
Adımların seni saysın..

Yapman gerekenler diye bir şey yok
Aslında hiç olmadı ki sen öyle sandın..
Şimdi güneşli bir havada dışarı çıkıp gölgeni izlediğini düşün..
Ve sonra bir binanın gölgesine sığındığını
Düşün ve unut...

İnsan ve Zaman

     Bazen bir söze başlamak için bin söz geçiririz zihnimizden. Tıpkı bir bebeğin yürümek için günlerce emeklemesi gibi. Zafere ulaşmak için nasıl da inanarak çalışır değil mi? İşte yetişkinde eksik olan şey bu; inanç.. Sadece bir şeylerin olmasını bekliyoruz. Ama neyi bekliyoruz ki? Bu dünya hiçbirimize altın tepside sunulmadı! Korkularımız bizi tetiklemesi gerekirken, nasıl adımlarımızı geri atabiliriz ki? 

     Resmen kendimize meydan okuyoruz. Halbuki meydan okumamız gereken şey ''Dünya''. Yani ''Nefis Meydan Muharebesi''..

     Aslolan bu muharebede galip gelebilmektir. Ya arzularımıza boyun eğip yenik düşeceğiz ya da kendimizle yüzleşip kazanacağız. Bu işin iki ucu da keskin bıçaktır. Her ikisinde de abartmak, yanılgıları tetikler. Yanılgılar da yenilgilere sürükler. Ve sonunda hep bir bahanemiz olur. Ya zaman, ya mekan, ya para ve dahası..
     
     Düz yolda yürümek varken, neden yokuşa sürelim ki? Gereken şey, sadece biraz dikkat. Bu yolda sakin ve temkinli gittiğimiz sürece zarar gelmez. Ne zaman sınırları aşarsak, işte o zaman kazalar peydah olur. "Ahlar vahlar" arasında kaybettiklerimize üzülürüz.
     
     Kaybettiklerimize üzülürken, kayıplar daha da artar. Bir müddet sonra dönüp yaşantımıza baktığımızda; "Var olmayanı sahiplenmişim" diyebiliriz. Çünkü bizler, sahte rıhtımın zahir kaptanlarıyız. Yani var olanın görünmeyen tarafı...

     Mühim olan yaşamak değil, bilinçli yaşamaktır. Dünya'ya bakalım. Hangi parça rasgele koyulmuş ki? Herşeyin bir izahı var. Her bir madde, diğer bir maddenin nedeni veya sonucu.  Bu düzen içinde, düzensiz yaşamak kulağa saçma gelmiyor mu?
     
     Evet... yaşamak... Her gün biraz daha yaşamak... Belki ağır, belki zor... Şems'in 40 altın kuralından birisi şöyle: 

     "Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengârenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufî ne ifrattadır ne tefritte. Sufî daima orta yerde..."

Bu dünyayı, yaşanması gerektiği gibi yaşamalı insan...
     
     Önce kendisiyle yüzleşmeli
     Evet...  gerekirse aynanın karşısına geçip kendine kızabilmeli!
     Yaşamalı...
     İçindekini yansıtmalı doğaya...
     Fırtınaya kapılıp gidebiliriz bir gün; bir yerlerde
     Kopa da biliriz sevdiğimiz herşeyden... herkesten...
     Ama direnmeyi öğrenmeliyiz.
     Yine de hayata tutunmalıyız.
     Çünkü geçen zaman hiç bir şeyi geri getirmiyor.
     Ve zaman akıp gitmekten başka birşey bilmiyor...