17 Mayıs 2013 Cuma

İnsan ve Zaman

     Bazen bir söze başlamak için bin söz geçiririz zihnimizden. Tıpkı bir bebeğin yürümek için günlerce emeklemesi gibi. Zafere ulaşmak için nasıl da inanarak çalışır değil mi? İşte yetişkinde eksik olan şey bu; inanç.. Sadece bir şeylerin olmasını bekliyoruz. Ama neyi bekliyoruz ki? Bu dünya hiçbirimize altın tepside sunulmadı! Korkularımız bizi tetiklemesi gerekirken, nasıl adımlarımızı geri atabiliriz ki? 

     Resmen kendimize meydan okuyoruz. Halbuki meydan okumamız gereken şey ''Dünya''. Yani ''Nefis Meydan Muharebesi''..

     Aslolan bu muharebede galip gelebilmektir. Ya arzularımıza boyun eğip yenik düşeceğiz ya da kendimizle yüzleşip kazanacağız. Bu işin iki ucu da keskin bıçaktır. Her ikisinde de abartmak, yanılgıları tetikler. Yanılgılar da yenilgilere sürükler. Ve sonunda hep bir bahanemiz olur. Ya zaman, ya mekan, ya para ve dahası..
     
     Düz yolda yürümek varken, neden yokuşa sürelim ki? Gereken şey, sadece biraz dikkat. Bu yolda sakin ve temkinli gittiğimiz sürece zarar gelmez. Ne zaman sınırları aşarsak, işte o zaman kazalar peydah olur. "Ahlar vahlar" arasında kaybettiklerimize üzülürüz.
     
     Kaybettiklerimize üzülürken, kayıplar daha da artar. Bir müddet sonra dönüp yaşantımıza baktığımızda; "Var olmayanı sahiplenmişim" diyebiliriz. Çünkü bizler, sahte rıhtımın zahir kaptanlarıyız. Yani var olanın görünmeyen tarafı...

     Mühim olan yaşamak değil, bilinçli yaşamaktır. Dünya'ya bakalım. Hangi parça rasgele koyulmuş ki? Herşeyin bir izahı var. Her bir madde, diğer bir maddenin nedeni veya sonucu.  Bu düzen içinde, düzensiz yaşamak kulağa saçma gelmiyor mu?
     
     Evet... yaşamak... Her gün biraz daha yaşamak... Belki ağır, belki zor... Şems'in 40 altın kuralından birisi şöyle: 

     "Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengârenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufî ne ifrattadır ne tefritte. Sufî daima orta yerde..."

Bu dünyayı, yaşanması gerektiği gibi yaşamalı insan...
     
     Önce kendisiyle yüzleşmeli
     Evet...  gerekirse aynanın karşısına geçip kendine kızabilmeli!
     Yaşamalı...
     İçindekini yansıtmalı doğaya...
     Fırtınaya kapılıp gidebiliriz bir gün; bir yerlerde
     Kopa da biliriz sevdiğimiz herşeyden... herkesten...
     Ama direnmeyi öğrenmeliyiz.
     Yine de hayata tutunmalıyız.
     Çünkü geçen zaman hiç bir şeyi geri getirmiyor.
     Ve zaman akıp gitmekten başka birşey bilmiyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumu yaptıktan sonra ''E-posta yoluyla abone ol'' kısmına tıklarsanız, yaptığınız yorumun cevabına email adresinizden kolayca ulaşabilirsiniz..